Beyin ve Sessizlik – Sessizlik Beyne İyi Geliyor
Beyin ve Sessizlik – Online dergimizin 3. Sayısında yer alan “Hafıza ve Zekâyı Geliştiren Müzik Hangi Müzik?” başlıklı yazıyı hatırlıyor musunuz?
Beyin frekansları olarak isimlendirilen “Hz (Hertz)”, beynimizi harekete geçiren müziklerin aracılık ettiği Beta, Alfa, Teta ve Delta dalgalarıyla ortaya çıkmaktadır.
Her bir dalganın kendine ait bir özelliği vardır. 3. Sayımızda, beynin alfa dalgası yaymasına aracılık yapan müziklerin hafıza ve zekayı geliştirdiğini söylemiştik.
Bunun için size Mega Hafıza’nın “BioRitmik Largo ve Konsantrasyon” setini de önermiştik. Bu yazıda ise “Beyin ve Sessizlik” ve sessizliğin beyin üzerindeki etkilerini konu edineceğiz.
Gürültülü bir Dünyada Yaşıyoruz
Beyin ve Sessizlik – Makineleşen bir dünyanın sessiz olması mümkün mü? Kısaca hayır. Her makine az-çok kendine özgü bir ses çıkarır. Varlıkların hepsinin kendisine özgü bir sesi vardır. Dünya ve yıldızların bile öyle sessiz göründüğüne bakmayın; onların sesini duymuş olsaydık duyma kapasitemizi patlatabilirlerdi; neyse ki kulaklarımızın işitme sınırının dışında kalıyorlar.
Şehirlerin gürültüsüne ne dersiniz? Özellikle İstanbul, Ankara, Bursa, Kocaeli gibi gürültülü şehirlerin gürültüsünü kanıksadıysanız gecenin sessizliğini duyun! Şehir hayatının nasıl da gürültü yaptığını anlayın.
Gürültünün insan hayatına olumsuz etki eden faktörlerden biri olduğunu biliyoruz. Başta konsantrasyonun bozulması olmak üzere, stres ve kaygı gibi psikolojik olumsuz davranışlara neden olabiliyor. Gürültülü ortamlarda beyin daha fazla enerji harcadığından karar verme ve iradeyi etkili kullanma gibi hayati öneme sahip etkinliklerimiz zarar görmektedir.
Ayrıca gürültülü ortamlarda öğrenmenin gerçekleşmesi de bir hayal olduğu gibi, sınav anındaki gürültünün sınav olan öğrencileri hata yapmaya itelediğini de biliyoruz.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 2011 yılında gürültüyü “modern veba” olarak tanımlamıştı. Gerçekten de teknoloji geliştikçe gürültü daha da artmaktadır. Sessiz teknoloji mümkünse mutlaka buna bir çözüm bulunacaktır, ancak insanlar şimdi dağlara, daha sessiz ortamlara; hatta tabiatın sesi dışında ses olmayan ortamlara kaçmaya çalışıyorlar. Daha fazla sükûnet, daha fazla sessizlik arayışı artıyor. Dünya yavaş şehirler (cittaslow) araştırmaları, dünya yaşanabilir şehirler araştırması gibi araştırmalar yapılıyor; dünyada şehirler kategorize ediliyor.
Slow Movement
Beyin ve Sessizlik – Bu konuda ortaya çıkan toplumsal hareketler de var. “Yavaş Hareket” olarak isimlendirebileceğimiz Slow Movement, hızlı modern hayatı eleştiren ve hayatın farklı alanlarında (yeme biçimi, ekonomik hayat, insanlar arası ilişki vs.) hız ve modern tüketim kalıplarını dönüştürecek bir kültürel değişimi savunan toplumsal hareket olarak öne çıkıyor.
“Kesin olan tek bir şey her şeyin değiştiğidir. Değişimin ivmesi artıyor. Hayata tutunmak istiyorsanız acele etseniz iyi olur. Günümüzün mesajı bu! Ancak temel ihtiyaçlarımızın asla değişmediği herkese hatırlatılmalı. Başkaları tarafından görülme ve takdir edilme ihtiyacı. Aidiyet ihtiyacı. Yakınlık ve itina, birazcık sevgi ihtiyacı!
Bu, sadece insan ilişkilerindeki yavaşlıkla verilebilir. Değişimlere hâkim olmak için yavaşlığı, tefekkürü ve birlikteliği yeniden edinmek zorundayız. Bu noktada gerçek bir yenilenme hissedeceğiz.” diyor Professör Guttorm Floistad bu hareketin felsefesini özetlerken.
Yavaş Hareket’nin felsefesi yaşamın çeşitli alanlarına uygulanmış ve bunun sonucunda Yavaş Yemek, Yavaş Ebeveynlik, Yavaş Kent, Yavaş Mimari, Yavaş Okuma gibi alt türleri ortaya çıkmış.
Fast Food (Hızlı Yemek) Değil Slow Food (Yavaş Yemek)
Beyin ve Sessizlik – Fast food kültürüne karşı yerel, geleneksel yiyecek ve yeme biçimlerinin, organik ürünlerin yetiştirilmesinin desteklendiği Yavaş Hareket’in bir alt biçimidir. Zirai bio-çeşitliliğin savunulması hareketin hedeflerinden biridir. Hareket 50 ülkede 800 yerel şubeleri ve 83 bin üyesinin olduğunu iddia etmektedir.
Şurası bir gerçek ki, sessizlik beynin düşünme alışkanlıklarını daha hızlı kullanmasını sağlıyor. Yani beyninizin daha hızlı düşünmesi ve konsantre olması için sükunet, sessizlik gerekiyor. İngiliz hemşire ve sosyal aktivist Florence Nightingale istenmeyen seslerin yani gürültünün beyne ölümcül bir etki yaptığını belirtmişti.
Araştırmalara göre, gürültüye maruz kalan beynin amigdalası stres üretmekte, bu da hormonlarda kortizolu ortaya çıkarmaktadır. Gürültü uykusuzluğa sebep olduğu gibi, kan basıncını artırıp kalp krizine de yol açabilir bir özellik taşıyor. Tansiyonun yükselmesi riskini ise söylemeye gerek yok.
The Journal Heart isimli dergide yayınlanan bir araştırma sonucunda ise 2 dakikalık sessiz bir ortamda bulunmanın, beyne dinlendirici müzik dinletilerek uygulanan dinlenmeden daha etkili olduğu; bu etkinin kan basıncını düzenlemede daha olumlu bir etki oluşturduğunu ortaya koydu.
Özet: Beyin ve Sessizlik – Sessizlik Beyne İyi Geliyor!
Beyin ve Sessizlik – Size tavsiyemiz, günde en az 2 dakika sessiz bir ortamda kendi beyninizle baş başa kalın. Bu ortam bir tabiat kucağı ise daha da harika; çünkü günlük hayatta en çok işleyen beynin ön lopları tabiatın sessizlik ortamında kendi kendini yenileyebilir, düşünme ve konsantrasyonunuzu düzenleyebilir; böylece alacağınız kararlar daha isabetli, okuduklarınız daha anlamlı ve hafızada kalıcı olur.